Demokratik Yerel Yönetim anlayışımıza göre katılımcı bütçe, toplumun yalnızca hizmet alan
değil, aynı zamanda kaynakların nasıl kullanılacağını birlikte belirleyen bir özne olarak hareket ettiği
bir ortak yönetim aracıdır. Bu süreçte insanlar, yaşadıkları mahallenin, kentin ya da köyün ihtiyaçlarını
kendileri tespit eder; öncelikleri birlikte tartışır ve kullanılacak kaynaklar hakkında birlikte karar alır.
Böylece bütçe, yukarıdan planlanan teknik bir belge değil, halkın kendi yaşamını, önceliklerini ve
değerlerini yansıttığı bir irade metnine dönüşür.
Kent hakkı, bireylerin yalnızca kentte yaşama değil, aynı zamanda kenti şekillendirme, karar
alma süreçlerine katılma ve ortak yaşam alanlarını eşit koşullarda paylaşma hakkıdır. Bu hak, kentte
yer alan ortak mal ve hizmetlere kentlilerin eşit bir şekilde erişebilmesini ve bunlardan adil biçimde
yararlanabilmesini de kapsar. Demokratik yerel yönetim anlayışı, kent hakkını yalnızca bir talep değil,
herkesin doğrudan katılımıyla inşa edilmesi gereken bir ortak yaşam ilkesi olarak görür. Bu hak,
toplumsal işlerin taşeronlaştırılmış ya da temsili yapılar eliyle değil, halkın bizzat yürüttüğü kolektif
iradeyle gerçekleşmesini savunur. Bu çerçevede hiçbir kesim kayrılmaz,tüm yurttaşların kentsel
hizmetlere erişimi eşitlik temelinde sağlanır. Katılımcı bütçe süreci de bu anlayışın doğrudan bir
pratiğidir: kent üzerinde söz sahibi olma hakkının herkes için erişilebilir ve kullanılabilir olmasını
hedefler ve bunu açık buluşmalarla şekillendirir. Kadınlar, gençler, yaşlılar, çocuklar, engelliler ve
toplumsal olarak dışlanmış gruplar bu sürecin asli bileşenleridir. Katılım özel destek mekanizmaları ve
çok dilli buluşmalarla güçlendirilir
Katılımcı bütçe, yalnızca rakamsal dağılımı değil; toplumsal adaleti, kadın özgürlüğünü ve
ekolojik dengeyi esas alır. Park mı yapılmalı, bakım evi mi açılmalı, gençler için kütüphane mi
kurulmalı veya ne yapılmalı sorularına verilen yanıt, sadece teknik verilerle değil, toplumun etik,
kültürel ve politik birikimiyle verilir. Bütçe, halkın yaşama dair neyi değerli bulduğunu kendi dili ile
ifade ettiği bir aracıdır.
Bu bağlamda demokratik yerel yönetim perspektifi ile katılımcı bütçe, yalnızca mali
kaynakların kullanımını düzenleyen bir araç değil, aynı zamanda toplumsal ve ekonomik çıkmazlara da
doğrudan çözüm sunan bir demokratik modeldir. Demokrasi krizinden kaynaklanan halkın siyasetten
yabancılaşması, doğrudan halk katılımı esaslı buluşmalarla aşılmaya çalışılır. Kaynakların adaletsiz
dağılımı, halkın kendisinin belirlediği öncelikler doğrultusunda bütçenin şekillendirilmesiyle
dengelenir. Her ne kadar başlangıçta bütçenin belirli bir oranı sürece dahil edilse de, nihai hedef tüm
bütçenin katılımcı bir iradeyle şekillenmesidir.
Bu süreç, yalnızca karar alma aşamasında değil, uygulama ve denetim süreçlerinde de halkın
doğrudan katılımını esas alır. Böylece belediyelerin kaynak kullanımı şeffaflaşır ve doğrudan
toplumun denetimine açılır. Kentlerde yaşanabilirlik sorunu, merkezî projeler yerine mahalle temelli
belirlenen hizmet ve projelerle aşılmaya çalışılır.
Sonuç olarak demokratik yerel yönetim perspektifi ile katılımcı bütçe, halkın kendi yaşamı
üzerinde doğrudan söz sahibi olduğu, ekonomik ve toplumsal adaleti hedefleyen, özgürlükçü,
katılımcı ve dayanışmacı bir yerel yönetim anlayışının somutlaşmış halidir. Bu biçimde yönetilen bir
toplumda bireyler, sadece oy kullanan değil, her an birlikte karar alan, denetleyen ve yaşamı
ortaklaştıran etkin bir özne haline gelir. Bu modelimize göre kime, ne kadar değil; “nasıl bir yaşam,
nasıl bir kent” sorusunun yanıtıdır.